Kulak Burun BoğazKulak-Burun-Boğaz (KBB) ilginç bir uzmanlık alanıdır. Üç isimli olduğuna bakmayın. Aslında çok daha fazla sayıda alanı kapsar. Kapsadıklarıyla birlikte anılacak olsaydı, doktor uzmanlık alanlarını hastasına sayana dek karşısındaki hasta bir başka doktorun yolunu tutmuş olurdu.

Dışarıdan bakışla o kadar da büyük olmadığını düşündüğümüz bu bölgeler ve geniş sınırları gerçekten de vücudun yüzölçümü olarak en büyük yeri olmasa da, doku zenginliği ve çeşitliliği açısından, karmaşık ilişkileri açısından vücudun en hatırlı yeri sayılabilir.

Bu bölgelerin birlikte anılmalarının altında yatan belki de ana bölge, geniz bölgesi sayılabilir. Geniz bölgesi burundan gelen hava yolunun boğaza aktığı, aynı zamanda kulaklara hava taşıyan östaki kanallarının bulunduğu yerdir. Kısaca tam bir kavşak noktasıdır ve olasılıkla bu uzmanlığın doğmasının ana nedenidir.

Bunca KBB girişi sonrası, birkaç kelime de “ülkemiz ve başka ülkeler arasında da aynısı mıdır” sorusuna yanıt olsun. Evet, tıp bilimi bilir ki, insanlar yapısal olarak dünyanın her santimetrekaresinde aynı. Sözünü ettiğim gözlerinin-kulaklarının-burun deliklerinin ikişer adet olması değil yalnızca. Aynı zamanda iç yapıları da birbirinin aynı.

Bununla birlikte yine bilinir ki, coğrafik, kültürel ve birçok başka farklılıklar var. Örnek iklim farkları var. Toplumsal farklar var.

Örnek verecek olursak, Afrika tropikal ormanlarında yaşayan bir yerlinin kulaklarını pamuklu çubuklarla temizleme alışkanlığının olduğunu hiç sanmıyorum. Ya da, bir eskimonun her sabah duş alma alışkanlığının olduğunu.

Mecburi hizmetimi yaptığım yıllarda, çalıştığım köyde, yazın en sıcak günlerinde dahi gelen yaşlıca teyze ve amcaların sırtlarını açıp akciğerlerini dinleyebilmek için sırasıyla üstlerindeki ceketi, yeleği ya da hırkayı, gömleği ya da bluzu, fanilayı ve bazen de içlerindeki yün örme kazağı sıyırmam gerektiğini çok iyi hatırlarım. Hatırlarım çünkü, ben oldum olası bizim sıcak düşkünlüğümüzü ve bu arada soğuk fobimizi hayretle karşılamışımdır. Öyle ya, hangimizin annesi çocuğuna “çocuğum içine fanila giy” dememiştir. “Camı kapa, ceryan yapıyor” uyarısını hangimiz duymamışızdır. “Islak saç-sinüzit “denklemi ise bir başka ilginçliktir, tıbbi literatürde karşılığını bulamamış olduğum.

Hasbelkader, daha sonraki yıllarda, yurtdışında kuzey yarımküresinde daha da soğuk yerlerde bulunduğum sırada, hocamın soğuk kış günlerinde bile eksik olmayan yemek davetlerinde çekingen halimle masada otururken yanıbaşımda beliren elinde bol buzlu su sürahisinden
bardağıma dökülen çoğu buz, birazı da su olan bardağımdan buzların arasından su içerek kurumuş boğazımı ıslatmaya bakardım. Yanlış anlaşılmasın, benim talebimle gelen birşey değildi buzlu su. Restoranların hemen hepsinde masaya oturur oturmaz garsonların ilk işi bol buzlu suyu yetiştirmek olurdu.

İnsan merak ediyor, neden soğukla ilgili algılar bunca farklı.

Her neyse, benim bu yazı ile amacım, sık görülen KBB rahatsızlıklarından bazılarının belirtilerini ele almak, bu belirtilerin bizlere anlattıklarını elimden geldiğince anlaşılır bir dille sizlere aktarmak olacak. Umarım sıkıcılığı az, anlaşılırlığı fazla bir yazı olarak değerlendirirsiniz.

Baş dönmesi

Baş DönmesiBaş dönmesi denince hepimiz aynı şeyi anlatmayız. Kimimiz midesinin bulandığını anlatmaya çalışıyordur, kimimiz içinin geçmekte olduğunu, kimimiz başındaki ağırlığı, kimimiz net göremediğini, kimimiz gözlerinin karardığını, kimimiz ayakta duramadığını, kimimizse gerçekten dönme hissettiğini…

KBB uzmanının baş dönmesinde ayırt etmeye çalıştığı ilk özellik, bu baş dönmesi gerçek bir dönme midir? Yani, kişi dönme hissi mi yaşamıştır? Zira iç kulakta yer alan denge organının hastalıklarında tipik bir belirtidir, baş dönmesi. Bu dönmeyi çocukken çevresinde dönme oyunu oynayan herkes bilir. Hani çocukken çevremizde döner döner, sonra durunca bütün çevremizdeki nesnelerin dönmeye devam ettiğini görürdük ya. İşte, İç kulak denge organı hastalıklarında da aynı tür bir dönme ortaya çıkar. Bu kez bir farkla; baş dönmesi durduk yerde olmaktadır.

Bu baş dönmesinin altında ne yattığını anlamak için biz hekimler öncelikle hastamızı dinler ve biraz da sorgularız: “Dönmeyi tetikleyen birşey oldu mu?”, “ne kadar sürdü”, beraberinde olanlar gibi. İç kulak muayene ile görülebilen bir yerde değildir. Kulak muayenesi bu durumda dış ya da orta kulakların durumunu anlamak için, ortak bir hastalıkları varsa belirlemek içindir. Muayeneyi çoğu kez işitme değerlendirmesi ve olanaklıysa denge laboratuvarı değerlendirmeleri olanaklı değilse manevra adını verdiğimiz ek incelemeler izleyecektir.

Bu duruma yol açabilecek kritik hastalıklar olabileceği gibi (tümör, beyin kanamaları vb.), daha masumca durumlar da olabilir. İç kulak kökenli baş dönmelerinin en sık görülen nedeni kulak kristal hastalığı olarak da bilinen bir hastalıktır. Tipik hali, baş çevirmekle ortaya çıkan, 30 saniyeden daha kısa süren baş dönmesi olacaktır. Bu hastalığın tanısı ve tedavisi hekim tarafından hastasına yapılan bazı baş hareketlerinden ibarettir.

Bir başka iç kulak kökenli baş dönmesi hastalığı denge sinirinin iltihaplanmasıdır. Bu durum çoğunlukla basit bir soğuk algınlığı sonrası ortaya çıkar. İşitmede hiç bir etkilenme olmamasına karşın, hastayı perişan edebilecek boyutta baş dönmeleri olur Bulantı-kusma da çok sıktır. Günlerce, bazen de haftalarca sürer.

Bir Fransız doktorun tanımlamış olduğu bir başka iç kulak kökenli baş dönmesi ise Meniere hastalığıdır. Bu hastalıkta iç kulak sıvılarının miktarca çoğalması, iç kulak zarlarında balonlaşma ve yırtılmalara yol açar. Sonuç, ciddi baş dönmeleri, hatta yere çarparcasına düşmeler olabilir. Meniere hastalığında baş dönmesi atağına işitme kaybının da eşlik etmesi sıkça görülür. Bu işitme kaybı en çok da alçak frekansları etkiler, yani kişi pes-kaba sesleri, örnek olarak takırtıları, boğuk sesleri daha zor duyar. Atak geçtikten sonra işitme düzelebilir. Ancak bu hastalık ataklar şeklinde kendini tekrar göstermeye eğilimlidir. O nedenle bu hastalıktaki işitme kaybına da “dalgalı işitme kaybı” adı verilir.

Bu başlık altında ele alacağım son iç kulak kökenli baş dönmesi ise, iç kulak denge oranı migrenidir. Tıpkı baş ağrıları ile seyreden migren hastalığı gibidir. Yani, kişi atağın geleceğini önceden hissedebilir. Işık ve ses gibi uyaranlardan olumsuz etkilenebilir.

Tüm bu baş dönmeleri ve diğerleri ile ilgili rahatsızlıkları olan hastalarıma yardımcı olmaya çalışırken tanık olduğumsa pek çoğunun yaşamında o dönemde karşı karşıya kalmış oldukları ağır yükler olmuştur Kim bilir, belki de denge organı yaşamdaki dengelerin bozulduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Çınlama

Kulak ÇınlamasıÇocukluğumuzda oynadığımız oyunlardan birisi de, arkadaşlarımıza sorarak bilmelerini istediğimiz, hangi kulağımızın çınladığı idi. Bildikleri takdirde ne olurdu; hatırlamıyorum.

Bir hekim olarak çınlamalara yaklaşımımızsa, elbette, çok farklı. Çınlama başvurusu hekimin hastasını dinlemesinin ardından bazı soruları gerektirir: Çınlamanın başlangıcı, başlatan olay(lar), süresi, hangi ortamlarda duyulabildiği, ilişkili oldukları, sesin niteliği, işitmenin durumu vb. Kulak muayenesi bir gereklilikse de, az sayıdaki durum dışında pek çok çınlamanın nedenini yansıtmaktan uzak kalacaktır.

İşitme testi, bazen de MR gibi daha farklı incelemelere de başvurulabilir. Bu incelemeler ile amaç işitme organının bir rahatsızlığı olup olmadığını anlamak olacaktır. İşitme organının en azından bazı frekanslarda işitme keskinliğini yitirmiş olması kulağı çınlayan orta yaş ve yaşlılarda sıklıkla rastlanan bir bulgudur. Bu tür çınlamalar daha çok sessizlikte duyulan, sürekli-kesintisiz türden seslerdir.

Bir kavram da uğultu-çınlama ayrımıdır. Hastalarımız kimi zaman aradaki ayrımı üstüne basa basa vurgulasa da, ilk planda önemli olan sesin varlığıdır. Uğultu ya da çınlama, sesin sürekliliği ya da kesintili olmasıdır bize pek çok şey anlatan.

Kesintili seslerin varlığı ise bize iki durumu çağrıştırır: Nabazan sesi, yani kalp atım sesini andıran sesler bir güçlü, bir kesinti şeklinde kendini yineleyebilir ve eforla artabilir. Bu durumda kulağa komşu bölgelerde damarlarla ilgili hastalıklar, damar genişlemeleri, hatta tümörler de sebep olabilir. İkinci bir durumsa, tık tık sesini izleyen kesintiler, sonra yeniden bu durumun ortaya çıkmasıdır. Bu durumda da kulak komşuluklarındaki kasların, özellikle damak kaslarının istemsiz kasılmaları akla gelir.

Bu her iki sesin ana özelliği, dışarıdan başkalarınca da sesin duyulabilmesidir.

Çınlama, eğer nedeni ortaya konabilmiş ve tedavi edilebiliyorsa, tedavi edilebilir. Ancak pek çok kez bu şansa sahip olamıyoruz.

Baş ağrısı

Baş AğrısıBu sabah günün doğuşunu izlerken baş ağrılı anlarımdan kurtuluşum aklıma geldi. Ağrıdan kurtulmuş olmanın hafifliğini ne de andırıyordu, günün ilk ışıkları.

Ağrıyı geceye benzetmek ne kadar doğrudur, bilemem. Geceyi sevenler gecenin belki de gün ışığının gösterdiği çirkinlikleri örtüyor olmasını da seviyor olabilirler. Her ne olursa olsun, baş ağrısı anında, hiç sanmam ki, ağrılı olmayı günlük yaşantısını sürdürmeye tercih eden bir kişi olsun.

Baş ağrıları çok farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. Bu ağrıların çok büyük bir kısmı masumdur, gelip geçicidir ve çoğu kez de nedenleri ortaya konamaz. Ancak, kişinin yaşamını etkileyen, sık yineleyen, kimi zaman başka rahatsız edici belirtilere de yol açan durumlarla baş ağrıları klinik önem kazanabilirler.

Bazı durumlar özellikle uyarıcı kabul edilmeli: Ağrıya eşlik eden bilinç kaybı, görme kaybı, şiddetli kusmalar, yüksek ateş, konuşma bozukluğu… Bu durumlarda altta yatan ciddi hastalıkları işaret ediyor olabilir. Bunlar arasında kafa içi tümörler, kanamalar, menenjit gibi hastalıklar sayılabilir.

KBB açısından baş ağrılarınınsa başka bir yanı vardır. Birçok ağrı sinüzitle eşleştirilir. “Sinüzitim var, o yüzden çok başım ağrıyor” ifadesi çok yaygın kullanılır. Oysa, sinüzitin yol açtığı baş ağrıları çok daha az oranda görülür.

Sinüzitin baş ağrısına yol açmasından çok yaptıkları arasında burunda-burun çevresinde doluluk ve ağırlık, kimi zaman burundan, kimi zamansa genizden akıntı, bazen hafif ateş, kırgınlık, yere eğilmekle yüz ağrısı sayılabilir.

Baş ağrısı ile başvuran hastalarda hekimler genel muayeneleri yanısıra, olası riskleri göz önünde bulundururlar. Ağrı nedeninin açıklanamadığı durumlarda ise MR gibi ileri görüntüleme tekniklerinden yararlanılır.

Öksürük

ÖksürükKBB uzmanlarına sıkça başvurulan bir konu da öksürüktür. Yalnızca KBB uzmanları ya da hekimlere değil, eczanelere, hatta sağlıktan anladığı düşünülen büyüklere, dostlara da bu konularda danışılır. “Öksürük şurubu” olarak anılan bir dizi ilaç vardır.

Oysa öksürük tıbben bir belirti olarak kabul edilir. Yani, kişi öksürüyorsa bir nedeni vardır. Bu nedenin ortaya konmasıdır gereken, ki uygun çözümler üretilebilsin. Her öksürük aynı değildir. Kimi öksürük bir gerekliliktir. Solunum yollarının duvarlarını temizleyebilmek, balgam adını verdiğimiz tık sıvıları, birikimleri söküp atmak için öksürük doğal bir korunma yoludur. Kimi öksürükse yanlıştır. Boğazdaki tahriş hissini gidermek için boğazı kazırcasına yapılan ve sonuçta boğazdaki tahrişi artırabilen bir davranıştır.

İşte, ilk durumdaki öksürüğe yardımcı olmak, daha doğrusu solunum yollarının temizlenmesine yardımcı olmak ve bu arada atık sıvıların oluşmasına neden olan durumun kökten tedavisi arayışında bulunmaktır gereken. İkinci durumdaki öksürükte ise, boğazdaki tahrişi tedavi etmeye çalışırken öksürüğü baskılamakta yarar olabilir.

Dolayısıyla öksürüğün şuruplarla ya da başka yöntemlerle ortadan kaldırılması değildir, doğru olan.

KBB uzmanı olarak biz bu bakış açısı ile yaklaşırız hastalarımıza. Öksürüğü balgamlı mıdır? Eşlik eden ateş, göğüs ağrısı, nefes darlığı, burun akıntısı, boğazda batma vb rahatsızlıkları var mıdır? Muayenemizde ise uzmanlık alanımızın içinde kaldığı kadarı ile solunum yollarının üst bölümünü, yani burunu, burun arkasındaki geniz boşluğunu, ağzı, boğazı, yutağı, içinde ses tellerini de barındıran gırtlağı inceleriz.

Öksürüğe yol açabilecek boğazda pek çok rahatsızlık olabilir: gırtlak iltihapları, gırtlak-yutak arası bölgenin mide asidi ile tahrişleri, sinüzit, boğaz iltihapları ve başka hastalıkları…. Bu rahatsızlıkların pek çoğunda kuru öksürük görülür. Kuru öksürük, sık boğaz temizleme, öksürükten uyuyamama, hatta öksürük krizleri… Bu hastalıkları saptadığımız an çözümünü de planlar, uygulamaya geçeriz.

Öksürüğün alt solunum yollarından, yani nefes borusunun göğse inen kısmından, dallandığı bronşlardan ya da akciğerlerden kaynaklandığına kanaat getirdiğimiz zamanlar da olur. Bu durumlarda öksürük sıklıkla balgamlıdır; yani kuru değildir. Akla başka hastalıklar gelir: Bronşit, zatürre, hatta bazı tümörler dahi bu öksürüğe sebep olmuş olabilir. O nedenle başka hekimlerin görüşlerine gerek duyar, akciğer röntgeni vb ek incelemelere başvurabiliriz.

Ses kısıklığı

Ses Kısıklığıİşte çok sık karşılaştığımız bir başka durum. Bu yazıyı okuyanların pek çoğunun yaşamında en az bir kez ses kısıklığı yaşamış olduğuna eminim. Maçlarda bağırmış çağırmış, çok eğlenceli bir
partide şarkılar söylemiş, ya da kızgınlıkla birilerine bağırmış olmuşluğumuz vardır. Ertesi günü de sesimiz kısılmış kalkmışızdır. Bir iki gün içinde de sesimiz eskisine dönmüştür.

Her ses kısıklığı bu değil, tabii ki. Ses kısıklığı deyince hangi durumlar bize ne anlatır; aktarayım. Ama önce ses telleri ve gırtlaktan da biraz söz etmekten yarar var.

Adem elması olarak bilinen sert gırtlak kıkırdak çatısının içinde, arkadan öne uzanan iki ayrı katlantıya ses telleri adı verilir. Bu ses tellerini arka kısımlarında hareket ettiren iki ayrı küçük kıkırdak parçası, ses tellerini örten çok özel bir zar ve altında çok sık kasılma yetilerine sahip kas lifleri bulunur. Ses telleri sesi çıkarabilmemiz için birbirlerine sıkıca yaklaşırken üzerlerini örten zar tabakasının ince titreşimleri sese rengini verir.

Gırtlağın hemen arkasında ise yutak ve yemek borusu yer alır. Bu bölge o kadar hassas algılayıcılarla donatılmıştır ki, yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan hava gırtlağa ve oradan nefes borusuna giderken aynı bölgelerden geçen yuttuklarımızın bir damlası dahi nefes borusuna yönelmemiş olarak mideye inmesi sağlanır.

Ses kısıklığı ses tellerinin bir rahatsızlığını ifade eder. Ses telleri aralarındaki uyumu yitirmişlerdir. Bu durumun en sık nedeni ses tellerinin yüzeylerindeki düzensizliktir. Tipik örnekleri arasında ses telinin üzerinde oluşmuş kabarıklık ya da çukurluklar yer alır. Bunların tıptaki örnekleri arasında nodül, kist, polip, sulcus sayılabilir. Ayrıca ses tellerinden birinin felci de ses kısıklığına yol açabilecektir.

Bir de tehlikeli olanları vardır, bu durumların: gırtlak kanseri. Sigara içenlerde görülür, çoğunlukla. O nedenle sigara içenlerin düzenli sağlık kontrolleri yaptırmaları ve bu arada KBB doktoruna da muayeneleri mutlaka gereklidir.

Yutma güçlüğü

Yutma GüçlüğüKalbe giden yol mideden geçer demiş, birileri. Eh, benden de bir ekleme: “Mideye giden yol da
boğazdan geçer”.

Bir kişi yutmada zorlanıyorsa, bunun altında ne olduğunu bir an önce bulmak gerekir. Zira yutma güçlüğü uzun sürecek olursa kişi yalnızca kilo kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda bedeni önemli besinleri alamadığı için ayrıca zayıf düşecek, hastalıklara karşı direncini yitirecek ve hızla uçurumun kenarına doğru gidecektir.

Yutma güçlüğü ile ağrılı yutma arasında bir fark vardır. Ağrılı yutma kişinin boğazından geçen lokmanın ağrıya yol açması, yutma güçlüğü ise ağrının varlığından ya da yokluğundan bağımsız olarak kişinin yutamaması demektir.

Boğaz bölgesinde yutmayı zorlaştıran durumlar, daha aşağıda yer alan yemek borusundakilere göre daha nadir görülür. Nadir görülseler de, tedavilerinin çok kolay olmadığını belirtmek gerekir.

Boğazda yutmayı güçleştiren durumların arasında en kritik olanı boğaz bölgesinde yerleşik tümörlerdir.

Burun kanaması

Burun KanamasıBurundan kanama çok sık görülen bir durumdur. Toplumda %60 oranlarında görülür. Pek çoğu kendiliğinden durur. Çok az bir kısmı için hastaneye, hekime başvurmak gerekir.

Çok hafif dahi olsa, burun kanaması kişiyi ve çevresindekileri çok tedirgin eder. Kan görmek, etrafa kan damlalarının saçılması çok kimse için çok rahatsız edici, ürkütücü, hatta baygınlıklara yol açacak boyuttadır.

Burun kanamalarının çok büyük bir kısmı burnun ön kısımlarından, ortadaki bölmeden kaynaklanır. Bu kanamalar çoğu kez kısa süreli ve daha hafif oldukları gibi, burna basmakla ya da küçük tampon uygulamaları ile de durdurulabilir.

Bazı kanamalarsa kolay durdurulamazlar. Bu tür kanamalarda hekimlerin müdahaleleri değişik yöntemlerle olabilir: tampon, damardan kateterlerle odağın bulunup tıkanması, ya da ameliyat.

Burun kanamalarında yerel ve sistemik nedenler arasında ayrım yapılması önem kazanır. Yerel nedenler burun içinde yüzeysel yaralar, ki bunların “damar çatlaması” olarak anılageldiklerini görürüz, iltihaplanmalar, sinüzit ve nadiren de tümörler olabilir. Sistemik nedenlerse kanamapıhtılaşma bozuklukları, yüksek tansiyon ve bazı damar hastalıklarıdır.

Burun tıkanıklığı

Burun TıkanıklığıBurun kanamasına göre çok daha sık görülen, daha fazla sayıda bireyi daha uzun süreyle etkileyen ve buna karşın çok da ihmal edilen bir durumdur, burun tıkanıklığı.

Evet, düşünsenize. Çevrenizde kaç kişi ağzı açık uyuyor? Siz? Çocuğunuz? Ve, kaç tanesi bu nedenle bir çözüm arayışında bulundu?

Oysa burun tıkanıklığının yol açtıklarını sayacak olsam uzun uzun yazmam gerekirdi. Her şey bir kenara, ağız kuruması, gece rahatsız uyuma yetmez mi?

Burun tıkanıklığının gelip geçici olanlarından söz etmiyorum. Nezle olduğunda kişinin birkaç gün süreyle burnunun tıkanması olağandır. Sonrasında burnu açılacak, burun solunumu eskisine dönecektir. Hastalarımdan istediğim, yılın kaç gününde burunlarının tıkalı olduğunu belirtebilmeleridir. Yılda toplam 10-15 günlük tıkanmalar süregen burun tıkanıklığı sayılmaz.

Süreğen burun tıkanıklığına yol açan durumların başında deviasyon (burun orta bölmesi eğriliği), burun etlerinde büyüme ve küçük çocuklarda da geniz eti büyümesidir. Bu durumların teşhisi çok kolaydır ve tedavileri de hakeza kolaydır.

Boyunda şişlik

Boyunda ŞişlikKBB uzmanlarına sıkça başvurulan durumlardan birisi de boyunda şişlik farkedilmesidir. Bunca sık başvurulsa da, çoğu büyük önem taşıyan durumlar olmaktan uzaktır. İşte biz hekimlere düşen önemliler önemsizleri ayırt etmektir.

Önemsizler çoğunluktadır, zira boyun dokularının içinde 300’e yakın lenf bezi bulunur ve bu lenf düğümlerinden birinin ya da birkaçının şişmesi halinde belirginlik kazanması, gözle görülür hale
gelmesi ya da elle farkedilebilmesi sıkça karşılaştığımız bir durumdur.

Lenf düğümlerini boynumuzda yer alan çöp kovalarına benzetebiliriz. Ağızda, boğazda bir mikrop çoğalması varsa, örnek olarak bademcik iltihabı, ağız yaraları gibi, ya da ciltte sivilce varsa, komşu
bölgelerdeki lenf düğümlerinin şiştiğini görürüz.

İşte bu tür şişlikler ikincil kabul edilir. Lenf düğümünde şişmeye yol açan hastalığın farkedilmesi ve tedavisi çoğunlukla bu şişliğin de bertaraf edilmesi ile sonuçlanacaktır.

Kritik olanlarsa birincil olanlardan çıkar. Bu durumlara verilecek örnekler arasında tiroid bezinde yer alan şişilikler (nodül), tükürük bezindeki tümörler, ya da boyunda yer alan diğer dokulardan, örnek
olarak ciltten, yumuşak dokulardan, boyun organlarından, burun ya da boğazın derinliklerinden köken alan tümörler sayılabilir. Ayrıca boyun lenf düğümlerine yayılım göstermiş olan tümörler, ikincil bir şişliğe neden olmuş da olsalar, önemli kabul edilirler.

Boyundaki şişliğin belirdiği zamandan bu yana geçmiş olan süre, eşlik eden belirtiler (kilo kaybı, ateş, terlemeler), ve baş-boyun bölgelerinde saptanmış olan bir başka rahatsızlık, bütün eldeki veriler hekim tarafından ele alınacaktır.

Son söz

Yazımın başında da belirtmiş olduğum gibi, sıkıcılığı az, anlaşılırlığı fazla bir yazı yazmaya çalıştım. Bu yazı ile bazı başlıkları kısaca ele aldıysam da, takdir edeceğiniz gibi, konuları son derece kapsamlı ele almam olanaksızdı. Umarım okuyanlara yararım olmuştur.

Sağlıklı zamanlarda birarada olabilmek dileklerimle…

Dr. Mazhar Çelikoyar
İstanbul Florence Nightingale Hastanesi
Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları Uzmanı