Çalıştığım hastanenin ameliyathanesinde idim. İkinci ameliyatım bitmişti. Öğleden sonrasıydı. Ameliyat notunu yazmak üzere sekreterlerin olduğu bankoya gittim. Sekreterlerden birini (ismi Leyla olsun), ilk ameliyat arasında gördüğümde başını bankoya dayamış halde kestiriyordu, bu kez beni görür görmez ayağa kalktı ve sorusunu sordu: “Hocam, çenemin altında iki yanda da sertlikler hissediyorum; acıyorlar; neyim var?”

Bu sekreter erken yirmili yaşlarda, cıvıl cıvıl, dışavurumcu, neşeli, enerjik bir kızdır. Biraz da kiloludur. Sıklıkla yemek yediğini, fast food adı verilen yemekleri de sevdiğini, her gün saatler geçirdiğimiz ameliyathane ortamında görmek işten değildi. İlk gördüğümde kestiriyor olduğunu bildiğim için, ve başka zaman hep enerji fışkıran bir halde olduğu için tahminde bulundum: “Oruç tutuyorsun, değil mi?” Ramazan günlerinde olduğumuzu ve mevsimlerden yaz olduğunu da belirtmeliyim.
Oruçtu. Doğru tahmindi. Bu yazıyı iki ayrı nedenle kaleme aldım. İlki susuz kalmanın tükürük bezlerine olan etkisinden söz etmek, diğeri de sekreterin rahatsızlığı için ilk başvurduğu yoldan söz etmek.

Önce, susuzluk ve tükrük bezleri.

Tükürük hakkında hepimizin az çok bilgisi vardır. Ağzımıza salınan tükürük sıvısının yediklerimizi çiğnememizi ve sindirimi kolaylaştırdığını biliyoruz. Limonu düşünmemizin dahi tükürük salgısında artışa yol açtığını biliriz. “Ağız sulandıran” görüntüleri, annelerimizin-eşlerimizin nefis yemeklerinin kokularından ağzımızın sulandığını biliriz.

Konuyu uzatmayayım . Tükürük salgısını oluşturan organlara tıpta tükürük bezi adı verilir. Tükürük salgısı 3 çift büyük (sağ-sol) ve 1000’e yakın küçük tükürük bezince oluşturulur. Bu bezlerin tükürüğü yapabilmeleri için öncelikle içlerinden geçen kandan süzdükleri sıvıları kullanmaları gerekir. Ayrıca tükürüğü uyaranların varlığında daha fazla salgılayacaklardır; ki, bu da özellikle öğünler ya da aradaki atıştırmalar olacaktır. Son olarak da ürettikleri tükürüğü bir kanaldan ağız boşluğuna aktarmaları gerekir; bu kanalın açık olması da tükürüğün ağıza ulaşmasını sağlayacak son aşama olacaktır. Sonrasında, eh, afiyet olsun!
O halde, üç maddeyi aşağıda sıralayacak olursak, tükürük ve tükürük bezi sağlığı için gerekenler

  • Uygun kan akımı
  • Ağızda lokma varlığı ya da yemekle ilgili düşünceler
  • Tükürük kanalının açıklığı

Uygun kan akımından kastım, tükürük bezinin besleniyor olabilmesi. Bedenimizdeki tüm dokular için olduğu gibi. Kansız kalan bir doku yaşamını sürdüremez. Kan akımında azalma olması halinde de, dokuların zorlandığı bir gerçektir. Bu durumun tipik örneklerinden birisi aniden ayağa kalkıldığında insanın başının dönebilmesidir. Ani ayağa kalkan kişilerde görülebilen bu durumda baş dönmesinin ana nedeni beyine yeterince kanın o anda pompalanamamış olmasıdır.
Kan, hepimizin bildiği gibi bir sıvı. Bu sıvının kıvamını belirleyenlerden birisi de vücuttaki su yeterliliği. Susuz kalındığında kan kıvamca koyulaşacaktır. İnsanın bu durumlara karşın doğal yollarla getirebildiği korunmaları olsa da, kan kıvamındaki koyulaşmanın kanı süzerek sıvı üretmeye çalışan iki tür organın işini zorlaştırıcı etkisi olacaktır: böbrekler ve tükürük bezleri.

İşte, Leyla’nın görünümü ve rahatsızlığını oruçla ilişkilendirebilmemi sağlayan bu bilgilerimdi. Bitkindi. Başkaca bir rahatsızlığı olmasa da, çene altındaki şişlikler kendilerini farkettirmişlerdi. Bana onları “top” gibi diye tarif etti. Kaygılı idi.
Ben onu rahatlatmaya çalıştım ve durumunun susuzlukla ilgili olduğunu anlattım. Sonra ne yaptı, bilmiyorum.

Gelelim ikinci anlatacağım konuya. Bu yazımın başlığını neden “mandibula altındaki toplar” olarak seçtiğime. Bu arada belirtmeliyim, mandibula alt çeneye tıp dilinde verilen isimdir.

Leyla ile konuşurken önündeki ekrana gözüm takıldı. Google’da bir araştırma yapıyordu: rahatsızlığını. Hastanede çalışan, kişilik olarak son derece rahat olan, hemen her gün bizleri karşısında bulan Leyla rahatsızlığını anlayabilmek için öncelikle internette araştırma yapmayı seçmişti. Seçtiği sözcükler ise “mandibula altındaki toplar” idi.

Hatırladıkça beni gülümseten bir ifade idi, Leyla’nın yazdıkları. Ancak, her ne olursa olsun, yeni zamanları da işaret eden bir durum saptaması. Leyla rahatsızdı nokta. Rahatsız olan kişi haklı olarak çözüm arayışında bulunacaktır.

Bir hekim olarak, sağlık sorunlarının tıp aracılığı ile çözüme kavuşturulmasını savunsam da, insanların öncelikleri farklı olabilir. Örnek olarak, zamanı az olabilir. Hekimlerden, hastanelerden korkuyor olabilir. Maliyet kaygısı hekime gitmesini engelliyor olabilir. Hastalıktan korkuyor olabilir. Her ne ise, internette araştırma yapmanın korkulacak bir yanı olmadığı, maliyetsiz olduğu (zaman- ek kaygı-aradığını bulamama gbi etkenleri yok sayarsak), bilgilenmiş olmakla yanıltılma riskinin azalacağını düşünüyor olabilirler. Ya da benim aklıma gelmeyen birçok haklı neden olabilir.

Sonuçta, günümüzde, sağlık alanındaki arayışların atmaları gereken ilk adımın, sağlığın insanın parmaklarının ucuna kadar ulaşabilmesi olduğunu düşünüyorum. Akıllı telefonlarımızda, tabletlerimizde, bilgisayarımızda sağlığımızla ilgili ölçücü uygulamalar, sorunlarımızı paylaştığımız zaman hızlıca sağlık veri bankaları üzerinden yol gösterici yazılımları bulmamız gerekiyor. Kimbilir, belki de çok yakında örneklerini görmeye başlarız!