Tıp fakültesini seçişi ile ilgili, eminim ki, her bir hekimin bir öyküsü vardır. O öykümü burada yazmayacağım. Ancak, yine her bir hekimin yaşadığınca, tıp fakültesine başlamamla birlikte artık “doktor” olarak anılır olmuştum; ki, bu durumdan haz aldığım kadar, aile, daha doğrusu sülalemin sağlık sorunlarının ilk başvuru adresi haline de gelmiştim. Sorular soruluyor, rahatsızlıklar bana danışılıyor, tansiyonlar bana ölçtürülüyor, hastalıklar-tedaviler-güncel gelişmeler hakkında yorumlarım soruluyordu. Bir hekime gitme gereği doğmuşsa, hekimi bulmam gerektiği gibi, hastaya eşlik ediyordum, çoğu zaman. Hastanede yatan aileden hastalarımızın pek çok sorununa çare olmaya çalıştığım bir dönemdi, bu. Yaptıklarımın derslerimle, eğitimimle ilgisi yok gibi görünmüş
olabilir. Oysa, tıbbı, belki de, en derinlemesine yaşamamı sağlamış, meğer, hastaların yanında yer alışım.

İşte, böylesi bir zamanda bir akrabamızı bir KBB uzmanına götürmüştüm. Hekim, hastamızın muayenesi sırasında alın aynasını takmış ve hastamızın burnuna da bakmıştı. Yapması gerekeni yapmıştı; ama, ben hekim hastasının burnuna baktığında ne görebildiğini anlayamamıştım. İki karanlık deliğe bakmıştı. Ne olabilirdi ki o karanlıklarda? Kara deliğe bakmak gibi bir şeydi dışarıdan görebildiğim kadarı ile.

Derken aradan yıllar geçti. KBB ihtisasına başladım. İşte o zamanlarda burunun karanlıklarını anlamaya başladım. Alın aynası kullandıkça burnun bir kısmını görebilir oldum. Kitaplardan okuduklarım, büyüklerimden dinlediklerim, ameliyatlarda gördüklerimle daha fazla tanıdım burnu, burnun karanlıklarını. Sonra sonra endoskoplarla burnun en dip köşe noktalarını görebilir hale geldikçe, burnun içindeki büyüleyici güzellikleri, hava akımlarını nasıl değerlendirebildiğini, burun iç organlarının kendi aralarındaki orkestrasyonu…

Konka adı verilen organı, önemini, işlevlerini, hastalıklarını, tedavisini anlatmaya çalışacağım.

Yazının devamı için tıklayınız.