Hastanemizin kurumsal iletişim sorumlusu Eylem Hanım benden bisiklet hobim hakkında yazmamı istediğinde, içimden birçok ses geldi. Biraz onları paylaşıp bisiklete ilişkin geçmişten geleceğe düşüncelerimi, duygularımı, deneyimlerimi paylaşacağım.
 
bisiklet-01
 

Bisiklet kullanmak bir hobi sayılmalı mı?

İlk hislerim, bisikletin bir hobi olarak adlandırılmasının bir haksızlık olacağı idi. Hobi deyince kişinin boş zamanlarında, yani işinden, sorumluluklarından kısaca günlük yaşamından artakalan zamanlarında yaptıklarından birisini, , belki tek etkinliği anlaşılır. Örnek olarak balık tutanlar, yelken yapanlar, briç oynayanlar vb. Bazen kişinin hobisi zamanının çokça işgal eder hale gelebilir ve baskın bir nitelik halini alabilir. Örnek olarak müzisyen hekimleri verebilirim.

Oysa, bisiklet ayrı bir konuma sahip olmalı. Bisikleti kişi ulaşım gereksinimi için kullanıyor olabilir; ki, bu durumda bir gereç haline dönüşüyor. Spor için yapıyor olabilir; bu durumda da sportif bir etkinlik olabilir. Hafta sonları arkadaşları ile buluşup doğanın içinde hoş birkaç saat geçirmek için yapabilir; bu durumda da biraz sosyallik, biraz bisiklet geyiği, biraz spor, biraz doğa…

Bisiklet bana bunların hepsini çağrıştırdığı gibi, çok daha fazlasını anlattı ve verdi. Bisiklet özgürlük demek oldu. Kendi bedenimle ulaşımımı çözebilmem demek oldu. Kendimi daha zinde hissetmem demek oldu. Geride kalan mekanik dünyadan kopup, bir müzikaliteye, ritimselliğe girişim demek oldu. Doğayı hissetmek, doğaya yaklaşmak, doğama yaklaşmak oldu.

Çocukluğumda Bisiklet

Çocukluktan bisikletimle ilgili anılarım, diğerleri arasında daha az erozyona uğrayanlar, daha az unutulanlar arasında. İlk anılarım arasında, çocukluğumun ilk sekiz yılının geçtiği ABD’de bisikletlere takılan isim plakalarının varlığı, benim Türk ismimle ilgili plaka bulamamdan da olsa gerek, Bruce ismini kendime almam ve o plakayı edinip bisikletime takmam yer alır.
 
bisiklet-02
 

Türkiye’ye döndüğümüz zamanlarda, ABD’den taşımış olduğumuz “Jet” marka bisikletim çok özeldi, benim için. Kırmızı renk gövde, gövde içine monte edilmiş çift ön ışık, kontrapedal fren(arkadaşlarımın bisikletlerinde olmayan birşeydi!), orta gövdenin enli olması ve benim bisiklet kullanırken oraya basıp kullanma cambazlığım…

Yıllar sonra ortaokulu bitirme hediyesi olarak dedem bana üç vitesli bir bisiklet hediye etmişti. Üç vites! Ne de havalı idi, vitesli bisiklet sahibi olmak. Gerçi, artık araba kullanmayı öğrenmiştim ve gözüm arabadan başka birşey pek görmüyordu; ama, olsun.

Ergenlikten itibaren bisikletin yerini alanlar oldu

Sonra sonra uzun süre bisiklet kullanmadım. Yaşım dolar dolmaz ehliyetimi aldım. Ehliyetsiz birçok kez yakalanmıştım ve cezalar ödemiştik. Artık ehliyet kontrolü için beni durdursunlar istiyordum; ki, hiç ummadıkları halde benim ehliyetimi görerek şaşırsınlar.

Derken araya on yıllar girmiş. Fiziksel enerjimi sporun başka dallarında tüketmeye baktım. Sosyal konumum, bir hekim olarak yüksek statü demekti; konforlu araba yolculukları, şık restoranlarda yemekler, yan gelip yatma tatilleri idi sunulanlar. Hiçbirini benimsemedim, bunların.

Diğer fiziksel etkinliklerin sonlanmaları

1998-1999 yıllarında başlayan kalça eklem rahatsızlığım ile koşuları bırakmam gerekmişti. İlerleyen yıllarda birçok fiziksel etkinlikten alıkoydu beni rahatsızlığım. 2005’te başarılı bir ameliyatla kalça eklemim yenilendi. Artık darbe içermeyen sporlara izin veriliyordu. Koşamayacaktım, basket oynayamayacaktım. Orman yollarındaki koşu keyifleri tatlı birer anı olarak kalacaktı; olsun, o anılar benimdi ne olsa.

Yüzmeye verdim kendimi. Havuz, kah sabah çok erken, kah akşamları paklıyordu kış dönemimi. Yazları da fırsat buldukça uzun uzun açık deniz yüzmeleri. Bu şekilde yıllar geçti. Ancak, salonda da olsa, terlediğimi hissettiğim sporların özlemi zamanla çok baskın çıktı ve kulvarlı havuzdan uzak bir eve de taşınmış olarak, spor salonunda darbe içermeyen moonwalking aletlerinde yüksek dirence karşı 45-60 dakikalık antrenmanlara başladım. Güçlü idim ve iradeli idim. Antrenmanlarım spor hocalarının dahi takdirini kazanıyordu.

İşte bu dönemimde bisiklet hayatıma yeniden yoğun bir şekilde girdi.

Bisikletli aile etkinliklerini seçmeye karar verişim ve tatillerimizden

2007’de ailece Fransa’ya gittik. Eurodisney ile çocukları büyülediğimiz, ama bana doğadan çok uzak gelen bir günün ardından ertesi gün şatolar diyarında bir gezinti yaptık. Chambord dev bir şato. Çevresi yemyeşil, göz alabildiğine. Sessiz, temiz, bakımlı. Bir aile peydah oldu bir anda. Baba arkasındaki koltukta taşıdığı küçük oğlu ile bisikletini sürerken, küçük bir kız çocuğu ve anne de kendi bisikletleri ile o çevreye geziyorlardı. Vuruldum. Vuruldum. “İşte!” dedim. “İşte ailece yapacağımız etkinlik”. İzleyen yıldan itibaren tatillerimizde kızlarımızla başta bisiklet olmak üzere, çeşitli doğa sporları yapacağımız yerleri aramaya ve bunu tarz olarak seçmeye karar verdim.

2008 yılındaki tatil yerini internetten ararken buldum. Kaş’ta Dragoman. Yazışımalarımızda çocukların ve benim ölçülerimizi öğrenerek uygun bisiklet hazırladılar. Küçük ikiz kızlarım birkaç gün önce bisiklet kullanmayı öğrenmişlerdi. İkizlerden biri, İpek, minyon bir kızdır. İlk gün karşılandığımızda farkettiler ki, İpek için temin ettikleri bisiklet büyük. Akşam olmak üzere idi. Umudumu yitirdim; Kaş’ta daha küçük bir bisiklet nasıl bulabilirlerdi? Sabah olduğunda pembe püsküllü bir bisikletle geldiler, İpek için.

 
bisiklet-03
 
Bisikletler hazırdı. Koyulduk yola. Bisiklet için uygun yollarda atladık bisikletlerimize. Biraz gittikten sonra küçükler mırın kırın etmeye başlamışlardı ki, o anda Mehmet abinin tatlılığı devreye girdi ve o tatil sonrasında su gibi aktı geçti. O kadar sevdik ki Dragoman ailesini…Yıllardır da aynı yere gidip kah bisiklet turları, kah farklı doğaz sporları yaparız.
 
bisiklet-04
bisiklet-06
bisiklet-05
bisiklet-07
 

Bir bisiklet aşığı ile tanışmam

Buna karşın, yaz tatilleri dışında hala bisikletten çok uzaktım. Derken bir bisiklet aşığı ile tanıştım: Lütfi Koçyiğit. Gençlik yıllarından bu yana bisikletle yaşamı sevmiş ve hiç kopmamış bir kişi, Lütfi. Ben ve benim gibi insanların bisikleti keyifle yapması için de elinden geleni yapan bir kişi.

Lütfi ile bisiklete başladığımız zamanlarda, Lütfi beni ve birlikte birkaç arkadaşı daha hemen aldı, götürdü Belgrad ormanlarına. Sonra ver elini Kilyos. Gün batımını izlerken biralarımızı yudumladık. Sonra Demirciköy yokuşunu çıkarken köpekler havladı; aramızdan korkanlara cesaret verdik. Lütfi serinkanlılığı ile bizlere ıhlamur kokularını farkettirdi, yorulanlara destek verdi ve derken, yokuşu inerken hızlanarak virajları alışımızda en önde o vardı. Çocukluğumuzu yaşıyorduk adeta. Ve, bütün bunları bir hafta içi, iş çıkışı, akşam saatlerinde yapabilmiştik. İş ve yükümlülükler ile dolu yaşamımızın bir köşesine minik ama dolu dolu bir tatil sıkıştırabilmiştik.

 
bisiklet-08
 

Hafta içi bisiklet turları

Derken hafta ortasında düzenli bir şekilde, haftada bir kez, hava nasıl olursa olsun, buluşup ya ormanda, ya da sahil yolunda bisiklet yapmaya başladık. Başkalarına anlattığımız zaman bize inanmaz gözlerle bakıyorlardı. “Ne yani? Gece karanlığında ormanda bisiklete nasıl binebilirsiniz?”
İşte onu burada anlatamayacağım. O ayrı bir yazı dizisi konusu olacak. Olanaklı olursa, isterim ki, Lütfi ile birlikte, gece ormanda bisiklet rehberi yazalım isterim. Eşsiz ve yaşanası bir keyif.
 
bisiklet-09
 
bisiklet-10
 

Yıllar sonra ilk bisikletim

Bu dönemlerimde kendime bir bisiklet aldım. Bir şehir bisikleti. Bisikletimi seçerken Lütfi, daha sonra da mağaza sahibi doğru yönlendirmelerde bulundular. Birçok yol katettim o bisikletle.

 
bisiklet-11
 

O zamanlarda eski bisiklet formumda olup olmadığımı anlamaya çalıştığım bir denemem bana çapımı gösterdi. Çocukluğumda bisikletin ön tarafını havaya çekerek rahatlıkla engelleri aşabilirdim ya da kaldırıma tırmanabilirdim. Aynısını denedim ve küttt! Yerdeydim! Bir yerimi kırmamıştım; ama ufak tefek bereler olmuştu.

İlk zamanlarda bir akşam sahil yolunu izleyerek Fulya’dan Rumeli Feneri’ne kadar gittik. Dönüşte Beşiktaş’a kadar gelip, motorla Üsküdar’a geçtim. Çengelköy’e geldiğimde saat gece yarısını geçmişti. Çok yorgundum ve yokuşu çıkacak halim yoktu. Meydandaki taksi durağına gittim. Taksi şoförüne beni yokuşun tepesine bırakıp bırakamayacağını sorduğumda başından kovalayan bir el hareketi ve bir küfürle beni kovaladı. Yapacak birşey yoktu. Bisiketime bindim. Eve kadar zar zor çıktım. İşin komik yanı, bu anıyı hep tebessümle andım ve kiminle paylaştıysam, kahkahalar attılar.

 
bisiklet-12
 

Selemin kırılışı

Bir Pazar günü tek başıma Beykoz köylerine doğru yaptığım bir turdan dönerken selem kırıldı. Arkamdan belediye otobüsü geliyordu; şansıma becerikli bir şoförmüş. Başıma önemli birşey gelmeden kurtuldum.

Bisikleti aldığım yere gidip kızgınlığımla meramımı anlatırken, candan ilgilerini ve yardımlarını gördüm. Daha üst model bir bisiklet, yine bir şehir bisikleti için aradaki farkı ödeyerek yeni bisikletimle çıktım aynı mağazadan.

Aynı günlerde bir arkadaşım, Ahmet, kendine alıp kullanmaktan vazgeçmiş olduğu dağ tipi bisikletini bana hediye etti. Kazadan sonra iki bisiklet edinmekle yeni bir sayfa açmaya hazır hale gelmiştim.

İzleyen zamanlarda, çoğu tek başıma sahil yolunda veya Beykoz üzerinden Riva’ya turlar attım. Fırsat buldukça da Lütfi ve bazen başka arkadaşlarımızla hafta içi turlarımızı sürdürdük.

 
bisiklet-13
 
bisiklet-14
 
bisiklet-15
 

Ulaşım için bisiklet

Giderek bisikleti öyle benimsedim ki, ev-iş-ev için kullanır oldum. Anadolu yakasındaki evimden iskeleye kadar 2.5 km.lik yolu bisikletle katedip vapura binip ver elini Beşiktaş. Oradan da 1.5-2 km.lik bir parkur ile hastaneye vararak hem konforlu, hem stressiz, hem etkin bir şekilde Avrupa yakasındaki işe gidişi başarmış oluyordum. Dönüşte ise yolu uzatmaya bakıyordum. Artık ulaşım benim için eziyet ya da araya sıkıştırılması gereken bir iş olmaktan çıkıp bir keyif anına dönüşmüştü! Trafikte sinir harbi, densiz-saygısız sürücüler, mantıksız trafik düzenlemeleri, yetişememe, vb herşey çok çok uzaktaydı artık.
 
bisiklet-16
 
Üstüne üstlük, bisikleti kullanırken, kitap dinlemeye başlamıştım. Değme keyfime. Hem yol alıyordum, hem bedenimi canlandırıyordum, hem de seçmiş olduğum konuları dinleyerek sözünü ettiklerimi gerçekleştirebiliyordum.

İstanbul’da bisiklet

Bisikletle yolculuklarımı yaptıkça, durumu öğrenen pek çok kişi ve bazen de sürücüler İstanbul ile bisikleti bağdaştıramadıklarını değişik yollarla bana anlatmaya baktılar. Dediler ki, “İstanbul trafiğinde bisiklete binilir mi hiç?” Araç sürücülerinin çok saygısız ve sabırsız olduklarını vurguladılar sık sık. Ayrıca yokuşlu bir şehir olduğu için de binilemeyeceğinin altını çizdiler, anlamlı ve haklılık taşıyan bakışlarla.

Bense aynı kanıda değildim. Sürücülerin saygısız ve sabırsız oldukları konusundan söz etmiyorum; o konuda yerden göğe kadar haklılar. İstanbul trafiğinin belli avantajları var. Öncelikle, şehir içinde kamyon yok. Bisikletçiler için en büyük, daha doğrusu yaşamsal tehlikeyi kamyonlar oluşturur. Kamyonların varolan düzenekleri ile bisikletçileri farkedemeyişleri ve savruk yapıları yanında giden nice bisikletçinin hayatına mal olmuş.

Ayrıca, şehir içinde trafiğin yavaş aktığı pek çok yol var. Bu yolların bir kısmı da tek gidiş-geliş ve bu yolların kenarlarında beyaz çizgilerle ayrılmış olan 60-80 cm eninde banketler var. Bunun bir örneği boğaz sahil yolu.

Yokuşlara gelince, bisikletçi bir süre sonra düz yoldan sıkılıyor ve arada bir de olsa terlemek, zorlanmak, form tutmak istiyor. İşte o zamanlarda bu yokuşların varlığı iyi geliyor.

Ayrıca isteyen bisikletinden iner; yokuşu yürüyerek çıkar. Yokuşun iniş sırasındaki keyfi ise bambaşka.

İşte, bütün bu yollar bir anda katedilebilir hale geliyor. Bu yolları ne yürüyerek, ne başka taşıtlarla katedemezken, bisikletle, üstelik keyif alarak yapmaya başlıyor insan. Yaşasın özgürlük!

Londra ve dünyada bisikletin gelişimi

Son yıllarda Londra’ya gider gelir oldum. Gözle görülür bir şekilde bisiklet kullanımı artışı sözkonusu. Sanırım yakın gelecekte ulaşımın %20‘sinin bisikletle yapılabileceğini hesaplıyorlar.

Londra belediye başkanı Türkiye’den giden bir ailenin çocuğu: Boris Johnson. Johnson bisikletle ulaşımı ön plana taşımış bir yönetici. Bu amaçla pek çok düzenleme yapılmışken, 2012 olimpiyatları için bir çok yere bisiklet istasyonları ve yolları yapmayı başarmış. Londra olimpiyatlarının süksesinin rüzgarını da arkasına almışken, 2013 Mart ayındaki bir haberle öğrendiğim üzere yeni bir bütçe daha yaratılarak daha büyük düzenlemelere gidilecek. Bir milyar İngiliz paundu bu bütçe!

 
bisiklet-17
 

Yeni düzenlemelerle amaçladıkları neler:

  • Bisiklet yollarını ayrı yollar(highways) haline getirerek bütün Londra’yı kapsayan bir ağ oluşturmak

  • Bisiklet kullanımını özendiren vergi ve teşvikler

  • İşyerine bisikletle gidip gelenler için destekler

  • Bisikletçilere çarpanlara ağırlaştırılmış cezalar

  • Kamyonlara bisikletlerin farkedilmesini kolaylaştırıcı özel sensör takılması zorunluluğu

Bunları okudukça düşündüm ki, bu girişimler yalnızca Londra’yı etkilemekle kalmayacak. Bütün adayı, Avrupa’yı ve giderek dünyayı de değiştirmeye başlayacak.

Yakınlarda ABD ve Kanada’ya yaptığım bir yolculuktaki gözlemlerim bu düşüncelerimde beni haklı çıkardı. ABD gibi geniş yollar, ucuz yakıt, rahat otopark, az trafik(New York ve Los Angeles hariç), uzun mesafeler ülkesinde dahi bisiklet kullanımı farkedilir bir tırmanış içinde.

Katlanır bisiklet alacağım.

bisiklet-18Bu yazımın son bölümünde, kendimce ulaşımımı bisikletle yaparken ara çözümlerimi de paylaşmaya karar verdim. Bir süredir İstanbul Florence Nightingale Hastanes’nde çalışmaya başladım. Bu kez, evden işe gidişim, Beşiktaş’tan yarım saat süren bir bisiklet yolculuğu ve yokuş tırmanmanın hedşyesi olrak güne terli başlamak, hastaneye vardıktan sonra terimin soğuması için zaman geçirme gereği, duş almam, zaman kaybı ve sonuçta ideal olmayan bir başlangıç demek oldu. Beşiktaş’ta vapurdan indikten sonra bisikletimi otobüslere almadıklarına göre, hastaneye taşıyabileceğim tek yöntem de taksiye binmek kaldı. Eh, büyük bisikleti de her taksiye sığdıramıyorum. Büyük taksi bulmak kolay değil.

Sonuçta karar verdim; bir de katlanır bisiklet alacağım. Evet masraf demek, bu. Ama, o sayede her an bisikletimi katlayarak otobüs, metro, taksi ile de taşıyabileceğim. Yol durumunun elverdiği yerlerde bisikletimi kullanacağım. Üstelik, katlanır bisikleti spor giysilerim olmaksızın da kullanabileceğim. Böylece resmi giysilerle de olsa ulaşımımı çözmüş olacağım, katlanır bisikletle.

Haftanın iki gününü spor giysilerim ve büyük bisikletimle uzun bisiklet turları yapacak şekilde yaparken, geri kalan günlerin çoğunda katlanır bisikletimle ulaşımımı keyifle yapar olacağım. Hem cebim yanmayacak, hem çevreye zarar vermeyeceğim ve hem de keyif alacağım. Darısı İstanbul’luların %20‘sine.

 
bisiklet-19